Başlarken

Editor-in-Chief Lecture


Article Title [Persian]

Başlarken

Eşrefi mahlûkattır insan, hayat sahipleri içerisinde en kıymetlidir, en ayrıcalıklı olan varlıktır. Onun bu konumu kazanılmış bir konum değil, ilâhî bir mevhibedir, insan hep insandı, karmaşık ve ayrıcalıklı vasıfları hep onun yanındaydı. İşte bu farklı insanın farklı özellikleri pek çoktur, lâkin içlerinde en farklısı ise düşüne bilen olmasıdır. Yüce Allah, Kuran’ı Kerim’in birçok yerinde insana vermiş olduğu en büyük nimet olarak, onu yoktan var etmesini buyurmaktadır. İnsan bu nimetin farkında olmasıyla kendisini daha bir değerli kılmakta, üstelik varlığını tüm boyutlarıyla görebilmesiyle de varlığına değer katmaktadır. Maddî ve manevî bu boyutlardaki potansiyel güçlerini görebilmesi sonucu, bunlar üzerine yatırım yapmakta, üzerine titizlenmektedir.

Bu noktada çok dikkat edilmesi gerekilen durum ise; insanın farkına varmış olduğu boyutlarını ayrı görmemesidir. Aksine esas olan, insanın kendisini bir bütün olarak görüp öyle değerlendirmesidir. Eğer maddî boyut birinci derecede önemliler listesine alınırsa, yatırımları ona göre olacaktır ve eğer manevî boyut daha önemli görülürse tüm yatırımı kendisine alacaktır. Bunların her ikisi de tek başına güzel değildir, insan bir bütün olarak eşrefi mahlûkattır, sadece maddî boyutu yahut sadece manevî boyutunun olması, onu üstün ilâhî kemallere ulaştırmayacaktır.

Yaratılış hedefine ulaşmak için, hem zahir düzenlenmeli ve hem de batın; dünya ve ahiret ayrı şeyler değillerdir bir terazinin iki kefesi gibidirler, ikisinin de eşit ölçüde düzenlenmesi icab eder, aksi halde insan tek boyutlu olacaktır ve bir bütün arz etmeyecektir. Dünyasını düzenleyemeyen ahiretini, ahiretini düzenlemeyen de dünyasını kaybeder, her ikisini doğru düzenlemek için tam bir teslimiyet ile yüce Allah’ın emir ve yasakları uygulanmak gerekir. Güzel bir niyet, doğru bir bakış, dolayısıyla iç âlemin gerektiği şekilde dengelenmesi hayata da istikamet kazandıracaktır.

Eşrefi mahlûkat, kendisini tüm boyutlarıyla bir bütün olarak gören varlıktır; teknoloji medeniyetiyle kalp medeniyeti kaynaştırılmalıdır, kaynaştırılmadığı takdirde ise günümüz batı medeniyeti ve geri kalmış Müslüman ülkeler ortaya çıkacaktır. Fakat akılla kalbi, ruhla bedeni, zahirle batını, maddeyle maneviyatı bir tutanlar, bunları uyuşturanlar, her ikisiyle de eşit ölçüde ilgilenenler, Medine-i Fazile’yi kuranlardır-kuracak olanlardır. Bu büyük başarıya ulaşanlar ilk uzay gözlem merkezini kuran ve aynı zamanda arif olan Hace Nasruddini Tusi’dir, en güzel mimarî eserlerle, hadis eserlerini topluma kazandıran büyük âlim Şeyh Bahaî’dir, Molla Sadra’dır, Şeyh Ensari’dir ve daha onlarca hem din adamı ve hem de bilim adamı olan büyük insanlardır. Toplumun en fazla üreten ama en az tüketen müçtehitlerimizdir.

Yukarıda belirtmiş olduğumuz bu en önemli esası dergimizin bu sayısında yer alan, Bilim ve Din; Modern Maneviyat ve Din makalelerinde genişçe inceleye bilirsiniz. İslam dininin kadına vermiş olduğu değerin karşılaştırılmalı olarak mütalaası ve İslami yaşam tarzının nasıl olması gerektiği de yine işlemeye çalıştığımız konulardandır.

Son olarak, maalesef çok zor ve üzüntülü günler geçirmekteyiz. İslamiyet’in, Kuran ve Peygamber’in rahmet boyutunu anlamayan, akılllarını kullanmayıp sadece sığ düşünce ile İslam’ı ve ayetleri yorumlamaya çalışanlar nedeniyle, bu güzel dinimiz dünyada kötü tanınmaktadır. İçinde bulunduğumuz durum karşısında üzerimize düşün görev; Öz Muhammedî İslam’ı elimizden geldiğince tanıtmaktır. Bu bağlamda İmam Hamanei, Avrupa gençliği için bir mesaj yayınladı, faydalanacağınızı ümit ettiğimiz mesajın tam metni şöyledir:

Fransa’da yaşanan terör ve diğer batılı ülkelerdeki bazı olaylar, siz gençler ile doğrudan iletişime girmemi gerektirmiştir. Sizler ile konuşmam, anne veya babalarınızı göz ardı ettiğim manasına gelmez. Sadece ülkelerinizin geleceğini sizin elinizde gördüğüm ve doğruluk yolunda ilerleme isteğinin sizlerde daha canlı olduğu inancını taşıdığım içindir. Bu mesajı ülkeleriniz politikacıları ve devlet adamları için göndermiyorum; çünkü onların bilinçli olarak, politikayı doğru ve hak yolundan ayırdıkları görüşündeyim.

Siz gençlerle İslam hakkında, özellikle size gösterilen İslam hakkında konuşacağım. Yaklaşık 20 yıl önce, yani hemen hemen Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, büyük İslam dininin korkunç bir düşmanmış gibi gösterilmesi için büyük çabalar sarf edildi. Nefret ve korku duygularının tahrik edilmesi ve bu duyguların devletlerin kendi çıkarları doğrultusunda kullanılması, batılı ülkelerin politik tarihinde çok eski bir geçmişe sahiptir. Burada batılı ülkelere dayatılan farklı korkulara değinmek istemiyorum. Sizler, kendiniz de tarih konusunda yapılan çağdaş ve eleştirisel çalışmaları okuyarak, batılı devletlerin diğer ulus ve kültürler karşısındaki dürüstlükten yoksun çalışmaları ve davranışlarının kınandığını görebileceğinize inanıyorum. Avrupa ve Amerika tarihi, kölelik dönemi, sömürgecilik dönemi, ırkçılık ve Hristiyan olmayan insanlara karşı yapılan zulümden utanç duyuyor. Avrupa ve Amerika tarihi, Katolik ve Protestanlar arasında din adı altında yapılan savaşlar veya millet ve ulusa bağlılık adı altında gerçekleşen I. ve II. Dünya Savaşları’ndan utanıyor.

Bu olayları tekrar hatırlatmamın amacı, tarihi kınamak değildir. Sadece siz gençlerden ülkenizdeki aydınlar ve düşünürlerden, neden batılı ülkelerin vicdanının daima on yıllar ve hatta yüzyıllar sonra acımaya ve aydınlanmaya başladığını sormanızı istiyorum. Neden toplumsal vicdan, bugün yaşanan olayları önemsemek yerine, uzak geçmişlerde yaşanan olaylara dikkat çekiyor? İslami kültür ve İslami düşünce gibi önemli bir konu hakkında, neden toplumsal bilinçlenmenin önüne geçiliyor?

Sizler, korku ve öfke yaymanın tarih boyunca yaşayan tüm zalim ve çıkarcı insanların ortak yönü olduğunu biliyorsunuz. Şimdi kendinizden bu korku ve nefretin, tarih boyunca eşi ve benzeri görülmemiş şekilde neden İslam ve Müslümanlara karşı gerçekleşmekte olduğunu sormanızı istiyorum. Neden çağdaş dünyadaki güç organları, İslam’ın bir köşeye atılması ve yalnızlaşmasını istiyorlar? İslami değerler ve öğretiler, büyük güçlerin tasarladıkları planlar için ne tür çelişkiler yaratıyor ve İslam’ı kötüleyerek, ne tür çıkarlar sağlanıyor? Bu doğrultuda ilk olarak, İslam’ı kötülemek uğruna yapılan çalışmaları sorgulamanızı istiyorum.

İkinci olarak, önyargı ve kötü gösterme politikalarına karşı, İslam’ı direkt ve dolaysız bir şekilde tanımaya çalışmanızı istiyorum. Sağlıklı bir düşünce, sizi korkuttukları şeyin aslında ne olduğu ve nasıl bir içerik taşıdığını öğrenmenizi gerektiriyor. Benim İslam’dan anladığım şeyleri kabul etmeniz için ısrar etmiyorum, sadece çağdaş dünyadaki bu etkili gerçeğin, kirli amaçlar ve çıkarlar aracılığıyla size tanıtılmasına izin vermemenizi istiyorum. Kendi köleleri olan teröristleri, size İslam’ın temsilcileri olarak tanıtmalarına izin vermeyin. İslam’ı asil ve temel kaynakları kullanarak tanıyın. İslam’la, Kuran ve Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (s.a.a) yaşamını okuyarak tanışın. Sizlere doğrudan soruyorum, şimdiye kadar Kuran’ı hiç okudunuz mu? Hz. Muhammed’in (s.a.a) öğretilerini, insani ve ahlaki tavsiyelerine göz attınız mı? Medya ve basın bilgileri dışında, İslam’ın gerçek mesajını algılamaya çalıştınız mı? Aynı İslam’ın nasıl ve hangi değerler üzerine yüzyıllar boyunca dünyanın en büyük bilim ve düşünce uygarlığını yarattığı ve en büyük bilim adamları ve düşünürleri yetiştirdiğini kendinize sordunuz mu?

Sizlerden, yalan ve yanlış kötüleme propagandalarından yararlanarak, siz ve gerçek arasında duygusal bir engel yaratılması ve tarafsız bir şekilde yargılama gücünün sizden alınmasına izin vermemenizi istiyorum. İletişim araçlarının tüm coğrafi sınırları yok ettiği günümüzde, sizleri kendilerinin yarattıkları düşünce sınırları içerisine hapsetmelerine izin vermeyin. Hiç kimse tek başına tüm ayırım ve çatlakları ortadan kaldıramaz. Ancak siz gençler, kendiniz ve etrafınızdaki insanları aydınlatmak amacıyla, bu çatlak ve ayırımların üzerinde bir düşünce ve insaf köprüsü kurabilirsiniz. Siz gençlerin İslam’dan uzak kalmanız için tasarlanan bu projeler, özünde üzüntü kaynağı olmasına rağmen, sizlerin araştırmacı ve sorgulayıcı zihninizin yeni sorularla karşılaşmasını sağlıyor. Bu soruların cevabını bulmak için çaba göstermeniz ve gerçekleri öğrenebilmeniz için size eşsiz bir fırsat sunuyor. Böylece gelecek nesillerin İslam’la Batı arasındaki ilişkilerin bu dönemini daha rahat bir vicdan muhasebesine çekmeleri için, gelişen bu fırsattan yararlanarak İslam’ı doğru ve önyargısız bir şekilde tanımanız ve gerçeği öğrenmek hususunda sorumlu davranmanız gerekmektedir.